top of page

Yahudilerin Kurtuluşu: İsrail'i Yok Et, Zimmet Hukukunu Kabul Et

  • Yazarın fotoğrafı: okukitap.net
    okukitap.net
  • 19 Kas 2023
  • 5 dakikada okunur

İsrail Devleti özünde Yahudiliği kullanan Laik karakterli bir devlettir. Hakların parlamentonun inisiyatifinde olduğu hiçbir ülkede aslen hürriyet ve can, mal, nesil, akıl ve din emniyeti olmaz. Şeriat zaten tüm insanların bu emniyetlerini korumak için gelmiştir. Şeriat yoksa orman kanunları vardır. İsrail’in yaptığı son Gazze Katliamı tüm dünyada Yahudi nefretini tetiklemiştir. Geçmişte olduğu gibi dünyanın her tarafı kendileri için tehlikeli olmaya adaydır. Bu sebeple Yahudilerin, müslümanlarla işbirliği yapıp İsrail’i ortadan kaldırmaları ve İslam sancağı altında hür yaşamaya aday olmaları için kendileri açısından en saygın ve en güzel yoldur.


Akıl En Büyük Peygamberdir
Yahudilerin Kurtuluşu: İsrail'i Yok Et, Zimmet Hukukunu Kabul Et

“Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.” (Tevbe Suresi: 29)

Hanefi Mezhebine göre kâfirlerle savaşmanın nedeni, onların kâfir olması değil onların müslümanlara karşı savaş açmasıdır. Savaşın amacı küfrü tamamen yok etmek değil düşmanın savaşma iradesini yok etmek ve onların adalete teslim olmalarını sağlamaktır. Bu da savaşmadan önce kâfirleri, müslüman olmaya çağırmak, kabul etmiyorlarsa zimmi hukukuna davet etmekle olur. Yine de kâfirler, savaşmaktan vazgeçmezlerse bu sefer bile düşmanı kökten yok etmek yerine onların savaşma iradelerini yok etmek ve savaş kazanılırsa hayatta kalanlar için “kölelik” hukuku gündeme girer. Kölelik, her şeye rağmen müslümanlarla savaşan kimselere karşı verilen savaşma cezasıdır.

İslam Dinine göre insanların canları ve malları ancak müslüman olmak veya zimmet hukukuna tabi olmakla haram olur. Bu iki hal dışında kalan insanların canları ve mallarından İslam ve müslümanlar sorumlu değildir. Ama İslam kendi sancağı altında bulunan tüm insanların canları, malları, namusları, dinleri ve akıllarını korur. Peygamber Efendimiz (sav), bir zımmiyi haksız yere öldüren kimsenin cennet kokusundan mahrum olacağını beyan etmiştir. (Beyhaki) Hiç kimsenin İslam’daki kölelik hukukunu eleştirerek gevezelik yapmasına da gerek yoktur. Çünkü zaten kölelik hukuku olmasaydı gerek bizimle savaşan kâfirler, gerekse de bizler birbirimizin canına kastetmiştik. Savaşı kazanırsak kâfirlerin yaptığı gibi insanlara toplama kamplarında işkence yapmayız. Aksine birçok koruma kalkanına sahip olan kölelik hukukunu uygularız. Meselenin en önemli noktası şudur: İslam, Allah’ın dinidir ve Allah kimseye zulüm yapmaz.

Yukarıdaki ayetin bir dine tabi olduğunu söyleyen Yahudi ve Hıristiyanlarla savaşmaktan çekinen kimseleri uyarmak ve savaş hukukunu beyan etmek için geldiği rivayet edilmiştir. Çünkü o zamanki algı da bazı insanlar, Yahudi ve Hıristiyanların Allah’a iman ettiklerini öne sürerek onlarla savaşmanın doğru olmayacağını zannediyorlardı. Allah ise Ehl-i Kitab’ın iman iddiasını kesin bir şekilde reddetmiştir ve onlarda hukuka tabi olmak zorundadırlar. Zaten ayetin devamında şöyle buyrulmuştur:


Yahudiler, "Üzeyr, Allah'ın oğludur" dediler. Hıristiyanlar ise, "İsa Mesih, Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar! (Yahudiler) Allah'ı bırakıp, hahamlarını; (Hristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Oysa bunlar da ancak, bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır. Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler hoşlanmasalar da Allah, nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz. O, Allah'a ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir.” (Tevbe Suresi: 30-33)


Aslında ayetlerde de beyan edildiği gibi Yahudi ve Hıristiyanlar bir hukuka sahip değillerdir. Sürekli birbirlerini Rab edinmekte ve birbirlerine zulmetmektedirler. Yahudi ve Hıristiyanların gerçek istiklali asla birbirlerine hükmetmeleriyle gerçekleşmez. İsrail Devleti kâğıt üstünde din devleti olarak görülse bile “Laik” unsurların egemen olduğunu söylemek zorundayız. Laiklikte aslen kulun kula kulluğundan başkası değildir. Nihai hüküm koyma hakkını insanlardan bir zümrenin elinde olan bir devlette, insanların hüküm koymayanları diğerlerinin kulu gibidir. Muharref Tevrat’ın hükümlerini bile yok sayan İsrail, başta eşcinsellik olmak üzere birçok fitne ve fesadın adeta merkezi konumdadır. Birbirlerinden bile faiz alıp veren İsrail Devletindeki Yahudiler adeta birbirlerinin her açıdan kölesi olmuşlardır. Bu sebeple birçok Yahudi veya daha doğrusu Muharref Tevrat’a bağlı tüm Yahudiler, İsrail Devleti’nden rahatsızdır veya olmalıdır.


İslam Fıkhının gündeme getirdiği zimmi kelimesi sözlüklerde “bir kimsenin ödemeye mecbur olduğu borç, alacak, himaye, sahip çıkma, anlaşma ve ahit gibi” manalara gelir. Istılahta bu kelime; kendine güvence verilen, koruma altına alınan kişileri ifade eder. Bu kimseler Dar’ul İslam’da, devlete cizye verdikleri sürece can, mal, namus, akıl ve din emniyetlerine sahiplerdir. Çünkü Peygamberimizin (sav); “Onları himaye etmek bizim vazifemiz, cizye ödemek de onların vazifesidir” buyurmuştur. İslam Dininde kimseye dini anlamda dine giriş zorlaması yapılmaz. Ama bir arada bulunmanın hukuku vardır ve bu hukuk öncelikle kimsenin kimseyi kulu gibi görmemesi ile gerçekleşir. Bu da herkesin Allah’ın indirdiği hükümlere tabi olmasıyla mümkün olur. Hanefi Mezhebinde bir zımminin gıybetinin yapılması bile caiz değildir. Bu sebeple Dar’ul İslam’da yaşayan bir zımmi (kâfir),Dar’ul Harb’te yaşayan Müslümandan hukuk olarak daha üstündür. Zira Dar’ul Harb’te yaşayan müslüman, kendisine haksızlık yapıldığında başvurabileceği hukuki merci yoktur. Ama Dar’ul İslam’da yaşayan kâfir, kendisine haksızlık yapıldığında İslam’ın koruması altındadır ve devlet dâhil kimse İslam’dan üstün değildir.


“Hz. Peygamber zamanında yapılan cizye antlaşmalarında sabit bir miktar belirlenmemiş, bu uygulama Hulefâ-yi Râşidîn döneminde ve daha sonraki İslâm devletlerinde de devam etmiştir (Fayda, s. 141-188). Yılda bir defa aynî veya nakdî, ferdî veya müşterek ödenmesi istenen cizye miktarları, meselâ Yemen ve Bahreyn’de kişi başına 1 dinar yahut buna denk Yemen elbisesi, Eyle halkı ile yıllık 300 dinar, Cerbâ ve Ezruh halkı ile 100 dinar, Necranlılar’la 2000 elbise olarak kararlaştırılmıştır. Zamanla bu miktarların arttırıldığı ve bölgelere göre değiştiği bilinmektedir. Cizye gayri müslimlerin âkıl bâliğ, hür, maddî gücü yerinde ve sağlıklı olan erkeklerinden alınır. Kaynaklarda farklı rivayetlere yer verilmekle birlikte kadınlardan, âmâ felçli, yaşlı, çalışmaktan âciz, yoksul kimselerle kendilerini manastırlarda ibadete hasretmiş din adamlarından cizye alınmamıştır. Zimmîler konusuna büyük hassasiyet gösteren Hz. Ömer, Suriye’de rastladığı âmâ bir Yahudi’nin dilendiğini görünce gençliğinde cizyesi alınan birinin ihtiyarladığında perişan durumda bırakılamayacağını söyleyerek kendisine beytülmâlin zekât gelirlerinden yardım edilmesini emretmiş, devlet başkanının cizyeden muaf tutmak gibi bir yetkisinin bulunmamasına rağmen fakirlerden, bir mesleği veya işi olmayan körlerden, cüzzamlılardan, kötürüm derecesinde hasta ve çalışmaktan âciz ihtiyarlardan eğer malları mülkleri yoksa cizye almamıştır. Ayrıca cizye toplarken dövme, hapsetme ve işkence yapma gibi davranışları şiddetle yasaklamıştır (Ebû Yûsuf, II, 99-101, 116-117, 134; Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, s. 51; Belâzürî, Fütûḥ, I, 153).” (Diyanet İslam Ansiklopedisi Zımmi Maddesi)


Meselenin en önemli yönü şudur. İslam’ın zımmi hukuku, Yahudiler ve Hıristiyanlara uygulanmazsa onlar birbirlerini köle gibi görme potansiyeline sahiptir. Daha ötesi dini sınırlar belli olmadığından birbirlerini aforoz edip birbirlerini şiddetli bir şekilde kahrederler. Tarih bunun şahididir. Zaten Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyorsunuz. Oysa onları çıkarmanız size haram kılınmıştı. Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara Suresi: 85)


İslam Tarihinin hiçbir döneminde salt mezhep üzerine bir savaş olmamıştır. İslam’ın ana gövdesi ve sahih temsilcisi Ehl-i Sünnet ve’l Cemaate göre başta Hariciler olmak üzere Şia, Mutezile vs tekfir edilmemiş ve bir şekilde onlarla savaşıldığında ne zimmi hukuku ne de kölelik hukuku gündeme gelmiştir.


İsrail Devleti özünde Yahudiliği kullanan Laik karakterli bir devlettir. Hakların parlamentonun inisiyatifinde olduğu hiçbir ülkede aslen hürriyet ve can, mal, nesil, akıl ve din emniyeti olmaz. Şeriat zaten tüm insanların bu emniyetlerini korumak için gelmiştir. Şeriat yoksa orman kanunları vardır. İsrail’in yaptığı son Gazze Katliamı tüm dünyada Yahudi nefretini tetiklemiştir. Geçmişte olduğu gibi dünyanın her tarafı kendileri için tehlikeli olmaya adaydır. Bu sebeple Yahudilerin, müslümanlarla işbirliği yapıp İsrail’i ortadan kaldırmaları ve İslam sancağı altında hür yaşamaya aday olmaları için kendileri açısından en saygın ve en güzel yoldur.

 
 
 

Comments


bottom of page