Spekülasyonu ve Tekniği Hakikat Zanneden Celal Şengör
Yunan Mucizesinden bahseder Celal Şengör. Mucize dediği de akıldan kopup, aklı duyguların emrine vermek. Hâlbuki zorunluluk ve imkânsızlık duvarına çarpmayan herhangi bir bilginin, bilgi olarak değeri olamaz.

Yunan Mucizesinden bahseder Celal Şengör. Mucize dediği de akıldan kopup, aklı duyguların emrine vermek. Hâlbuki zorunluluk ve imkânsızlık duvarına çarpmayan herhangi bir bilginin, bilgi olarak değeri olamaz. Şengör’e göre “yaratıcıyı” kabul etmek bilgi önünde bir engel. Oysa yaratıcıyı kabul etmek bizzat bir bilgi. O’na göre “Tanrı’nın olup olmaması önemli değil. Tanrı varsa bile O’nu kabul ettiğim zaman özgürlüğüm, özgür düşüncem yok olur” havasında. Allah’ın varlığı aklen zorunlu olsa bile bu meseleyi “benliğine” yönelik bir tehdit olarak değerlendirdiğinden Allah’ı reddetmeyi misyonunun bir gereği olarak görüyor. Teknikte hayvanları aşamayacak ve bilimde de nihai sebebe ulaşamayacak olan Şengör’ün övüncü de boş.
Allah’ı kabul etme meselesinin özgürlük kapsamında değerlendirilmesi başlı başına bir sorun. Zira akıl, zorunlukları kabul etmek olduğundan aslında yalın bilgiden ibarettir tıpkı gözün gördüğü gibidir mesele. Doğruya doğru demek özgürlüğünüzü elinizden almaz aksine doğruları kabul etmezseniz eğitim kurumlarının ve devletlerin dayattığı resmi gerçeklere iman esası gibi sarılır ve bu durumda özgürlüğünüz elinizden gider. Akıl size mümkün dünya içerisinde mutlak bir özgürlük bahşeder.
Şengör, Hak Din İslam’ı insanın bilgi edinmesinin önünde bir engel olarak değerlendirmekte. Oysa İslam, doğru bilgilere teslimiyeti emreden bir din. Batı’da ortaya çıkan ve tamamen akla aykırı bir din olan Hıristiyanlık şablonuyla din-bilim çatışmasına inanan Şengör’ü bu iddialarından dolayı ciddiye almak doğru olamaz.
Bazı yazarlar İmam Gazali'nin İbn-i Sina, İbn-i Rüşd ve Farabi gibi isimleri tekfir etmesini düşünce özgürlüğüne vurulan bir darbe olarak niteler. Hatta bazıları İslam Dünyasındaki düşünce “fakirliğinin” İmam Gazali sonrasında başladığı iddiasındadırlar. Bu kimselerin en başta anlamadığı husus şudur. İslam veya hakikat; nasslarla beyan edildiği gibi aklen hiçbir hükmü reddedilemeyecek hususlardır. İmam Gazali yukarıda ismi geçen kişileri üç açıdan tekfir eder:
Birincisi; Bu kimseler yeniden dirilmeyi sadece ruhla olacağını beden olarak dirilmenin olmayacağını söyler.
İkincisi: Yine bu kimseler Allah’ın külli şeyleri bildiğini ama cüz’i şeyleri bilemeyeceğini söyler.
Üçüncüsü: Bu kimseler âlemin başlangıcı olmayacağını iddia eder.
Hâlbuki âlemin bir başlangıcı olması hususu bir yaratıcının varlığını, bu yaratıcının ileride olacak şeylere de tamamen hâkim olduğunu ispatlar. Âlemin başlangıcı yoksa âlem kendinden kendi kendine vardır, zatı ile kaimdir. Ama başlangıcı olmayan varlığın üzerinde zaman olgusunun işlemesi açık bir saçmalıktır. Yukarıda sayılan üç isim bu saçma sapan hezeyanları “düşünce” olarak pazarlamış, onların da avukatları, İmam Gazali’yi düşünce özgürlüğünün düşmanı olarak ilan etmişlerdir. Hâlbuki aynı avukatlar, Güneş’i reddeden kimseleri ya deli olarak nitelemektedir veya art niyetli…
Din öncelikle akla seslenir ve sadece akıllı insanı sorumlu kabul eder. Öyleyse bir din seçerken öncelikle ölçümüz dinin doğru olup olmamasıdır. İslam hariç tüm din ve ideolojiler temelden akla aykırıdır ve aklen reddedilmelidir.
Duygularıyla din seçenler de vardır. “Huzur bulmak…” karakterine uygunluk…”, “modaya uyum sağlamak” vs. Celal Şengör’e; “Bir din seçseydiniz hangi dini seçerdiniz” sorusuna “din seçmek karakterime uygun değil ama bir din seçseydim Yunan Dinini seçerdim. Onların tanrıları insana benziyor ve insanı özgür bırakıyor” cevabını veriyor. Aklım ile din seçerim demiyor Şengör. Öncelikle aklın hakemliğinde uzlaşmamız şart. Akıl yoksa veya akıl var olduğu halde yok gibi davranılacaksa hiçbir kimseyle uzlaşmamız mümkün olamaz. Duygular ve manipülasyona açık olan bilim aramızda hakem olamaz. Hatta dışarıdan aldığımız bilgiler bile aramızda hakem olamaz. Zira insan bilir ama nasıl bildiğini bilmedikçe hiçbir bilgisinden emin olamaz.
Aslında Celal Şengör de aklen Allah’ın inkâr edilemeyeceğini bilir. Zira bizzat kendisi Allah varsa O’nu yaratan kim sorusunu soruyor. Oysa yaratılan her şey varlığı için sebebe muhtaç olmayan yaratıcıya muhtaçtır ve bu sebeple O’nu yaratan kimdir sorusu abestir. Aklen imkânsızdır.
Yine Celal Şengör, mucize görürse Allah’a inanabilirmiş. Hâlbuki Allah’a inanmak için mucizeye ihtiyaç yok, gerek de yok. Kaldı ki mucizeyle Allah’a inanmak akli bir inanç kapsamında değerlendirilemez. Duygusal ve zorunlu bir inançtır bu. Akıl ile bağlanmayan her inanç, gerçek bir inanç olamaz. Akıl olmadıktan sonra göklere çıkıp cenneti görseniz, yerin dibine inip cehennemde soluksanız da gözlerim büyülendi vs diyebilirsiniz. Hem muazzam olan şu evreni görüyorsunuz da ne oluyor? Aklen inanmayan bir kimsenin inancı asla sağlam olamaz.