top of page

Sinan Canan'dan Akılsızca Sözler...

Yazar Sinan Canan, “aklın evrimini” mümkün görüyor. Bu iddia tam anlamıyla akılsızlıktan başka bir şey olamaz. Saçmanın zirvesi… “Aklın evrimi” ifadesi en başta akla aykırıdır.


Akıl En Büyük Peygamberdir
Sinan Canan'dan Akılsızca Sözler...

Aklın evrimi mümkün olabilir mi? Akılsız biri, akılsızlık içerisinde dönüp dururken aklı bulsa onun konumunu takdir edebilir mi? Akıldan ileri bir akıl, insanoğlu için mümkün müdür? Bu sorulara cevap vermeden önce aklın tarifini yapalım.


Akıl kelimesi sözcükte “bağlamak” manasına gelen bir kelime. Buradaki “bağlamak”, bağlamanın son noktası olmak zorundadır çünkü aklın bağlayıcılığı esas alınarak insanlara, “ölüm cezası” gibi geri dönülmesi mümkün olmayan cezalar verilebilmektedir. Ceza kesin olduğuna göre aklın bağlayıcılığı da kesin olmalıdır. Bu sebeple akıl; zorunlukların zorunlu, imkânsızların ise imkânsız olduğunu bilen tabi güç olarak tarif edilmiştir. Dünyada uyulması “zorunlu” sayılan emir ve yasakların akıllı olan insanın üzerine yüklenmesinin sebebi aklın bu tarifi sebebiyledir. Akıl, zorunlukların ve imkânsızların bilgisine “doğal” olarak sahiptir çünkü her şeyi bilen deli, hiçbir şeyi bilmeyen akıllı insan yoktur. Kaldı ki akıl, herhangi bir varlığın veya hadisenin “sebebi nedir” sorusunu doğal olarak sorar. Aklın bilgisi, sürekli değişen ve etkilenen duyusal bilgi de değildir zira duyusal bilgide hayvanlarla ortağız.


Akıllı insan, görünen âleme bakar ve baktığı her şeyin varlıklarının ve onların üzerine hükmeden kanunların zorunlu olmadığını görür. Mümkün olan her şeyin ve her hareketin mutlaka bir sebebi olmak zorundadır. Sebebi olan şeylerin varlığı, sebebe muhtaç olmayan varlığın olmasını gerektirir. Çünkü sebebe muhtaç olmayan zorunlu varlık olmasaydı sebepler geriye doğru sonsuza kadar geriye gider ve bugün var olan hiçbir şeyin var olması mümkün olmazdı. Yine aynı akıl, imkânsız varlığı da tabi olarak bilir. Mesela “bir şey aynı anda hem var hem de yok olmaz” hükmünü tabi olarak bilir. Aklın ulaştığı bu neticeler akıl sahibini kesinlikle bağlar. Açıktır ki aklın kaideleri asla yanılmaz, yanlışlanamaz ve akıl kendiliğinden mükemmeldir. İşte bu yüzden akıl, “bağlamak” anlamına gelir. Aklın kaidelerini hafife aldığınız an, artık her şey mümkün, hiçbir şey mümkün değil. Her şey var, hiçbir şey yok. Akli kaideleri bir kenara atarsanız gördüklerinizden hatta kendinizden bile şüphe edebilirsiniz. Hayatta mutlu da olamazsınız, mutluluk paradigmanız sadece hayvanları taklit etmekle sınırlı olur. Bu durumda bile mutlu olamaz, yaşadığınızı hissedemezsiniz. “Sebep” meselesinin kaybolduğu anaforda zamanın dalgaları arasında kaybolursunuz. Dolaysıyla…


Aklın evrimi mümkün olamaz. Çünkü akıl, meselenin son noktası; iki ucun (zorunluluk ve imkânsızlık) en sonudur. “Zorunluluğun zorunluluğu, imkânsızın imkânsızı” cümlesi hem saçmadır hem de zorunluluk ve imkânsızlığı kabul etmeme halidir ki bu da deliliktir. Aklın tabi olarak bildiği zorunluluk ve imkânsızlık ölçüleri Allah dâhil herkes için kesindir ve asla değişmez. İşte bu sebeple aklın ötesi mümkün değildir yani imkânsızdır. Akılsız insan, mümkünleri zorunlu, zorunluyu imkânsız, imkânsızı mümkün görür; akıl bize bahşedilen mükemmel bir melekedir. Akli kavramlar; zorunluluk ve imkânsızlık üzerine bina edildiğinden aklın evrimi mümkün olamaz, açıkça aklın evrimi deliliğin ta kendisidir. “Biraz akıl” kavramı akılsızlıktan başka bir şey olamaz. Bir insanda akıl vardır veya yoktur.


Yazar Sinan Canan, “aklın evrimini” mümkün görüyor. Bu iddia tam anlamıyla akılsızlıktan başka bir şey olamaz. Saçmanın zirvesi… “Aklın evrimi” ifadesi en başta akla aykırıdır.


İnsanın fiziksel değişimi mümkün olsa bile aklın evrimi asla ama asla mümkün olamaz. Eğer Sinan Canan’ın bahsettiği “ilkel insan” akılsız ise hala akılsızlardır. Sadece akıl kavramıyla anlamalıyız ki, “ilkel insan” yoktur ve olamaz. Dolaysıyla Sinan Canan’ın iddiasının aksine ilk insan Hz. Âdem akıllı idi.


Herhangi bir bilimsel kanıt, akla aykırı olamaz. Akla aykırı bir iddia bilimsel kanıt değil olsa olsa bilim adına uydurulmuş hurafedir. Bu meyanda “evrim” inancı da ancak akılsız insanların inanacağı saçma bir inançtan fazlası olamaz. Bu meselenin bir yönü.


Sinan Canan, “ilkel insanların önce taşa toprağa taptığını ama sonra “Tanrı’nın” ilkel insana kıyak yaparak daha yüce şeylere inanması için peygamberler göndermiş olabilir” diyor. “Peygamber gelmiş olabilir” ama “ilkel insan” kesin. Tek başına bu ifadeler bile “ilkel insan” hurafesinin bilimsel dayanaktan çok bir dogma olduğunu ortaya koymakla birlikte meselemiz bu değil. Sinan Canan’a sormak lazım: “İyi ama “akılsız” insana din ve peygamber göndermenin ne manası var? Madem ilkel insanın aklı yok, bırak taşa toprağa tapsınlar…. Zira akılsız insana, herhangi bir meselede sorumluluk yüklemek açık bir zulümdür. Buna göre Tanrı kıyak yapmamış aksine insana altından kalkamayacağı sorumluluk yüklemiştir. Bir “kediye” namaz kıldırabilir misiniz? Kediye namaz kıldırmaya çalışan aptal olduğu gibi bu aynı zamanda kediye işkencedir. Boş konuşmayı zekâ zanneden Sinan Canan, akılsız insanların zorunluluk ve imkânsızlık kavramlarını tartamayacakları için akılsız insanlara sorumluluk ve tapmak gibi kavramları yüklemenin ahmaklık olduğunu görmüyor. Açıktır ki Sinan Canan, akılları yaratan, yaratıcının ahmakça bir iş yapabileceğini zannediyor.


Bir cümleye bu kadar saçmalığı yerleştirebilen Sinan Canan’ın bilmediği bir gerçek de akıllı insana, Allah’ı bulmak için peygamber göndermeye gerek yoktur. Zorunlukları tabi olarak bilen akıllı insan, Allah’ı tabi olarak bilir. Yaratıcının ilkel insana “kıyağı” kendisini bulması için peygamber göndermesi ise yine Allah’ı ve peygamberi bulmanın delili nedir sorusunu sorarız. Peygamberin elinde insanlara dağıtabileceği bir akıl ve âlemi yaratacak bir güç mü var ki peygamber geldi diye Allah’a inanalım? Bu durumda Peygamber, Allah’tan büyük olur ki bu bir “kıyak” olmaz aksine yeni bir saçmalık olur. Peygamberler, Allah'ın emir ve yasaklarını beyan etmek için gelen mucizelerle doğruluğu sabit olan varlıklardır ki insana, Allah ile irtibat kurma, O’na ibadet etme fırsatı verirler. Mucizeler, Allah'a inanmak için değildir. Zaten akılsız insanı göklere çıkarsan, melekleri önlerine dizsen de "gözlerim beni yanıltıyor" deyip işin içinden çıkabilir. Ki iman, akıl varsa anlamlıdır. Akıl yoksa inançta yoktur... Mucizeleri görürsem Allah’a inanırım diyen insan yalan söylüyor.


Sinan Canan’a göre “dinde iddia da bulunmak, tek hak din savunusu yapmak” doğru değildir. Oysa Peygamberlerin getirdiği din, hak değilse ve bunu tek hak olarak savunmuyorsak aslında dine de inanmıyoruz demektir. Zaten kendi dininin hak, diğerlerinin ise yanlış olduğunu söylemiyorsan inanmıyorsun demektir. İslam Dini, akıllı insanların bulacağı tek dindir. Bu yüzden akıllı olduğu halde İslam'a boyun eğmeyenler ebedi cehenneme gireceklerdir.


Sonuç… Evrim “modern” bilimin yalanı. Akıl, bilimden önce gelir ve akla aykırı hiçbir şeyi kabul edemeyiz. Bilim akla aykırı şeyler söylüyorsa sırf bilim diye saygı göstermeyiz. Aklımızı peynir ekmekle yemedik.


Comments


bottom of page