Kader ve Feyzullah Birışık’ın Kendisini Allah İle Kıyaslaması
Aslında bir iradesi olmadığını söyleyen Birışık’ı ciddiye almaya da gerek yok. Zira iradesi yok. O’nun saçma tezlerini ciddiye almak için ya kendisi gibi akılsız veya yine kendisi gibi ateist olmak şart.

Mümkün varlıklar (yaratılanlar) ile zorunlu varlık (Allah) arasında hiçbir benzerlik irtibatı kurulamaz. Mümkün varlıklar ile zorunlu varlıklar her zaman farklı düzlemlerde değerlendirilir. Kader meselesinde insanların temel yanılgısı kendimizle Allah’ı kıyaslama noktasında düğümlenir. Bu konuda çarpıcı bir örnek verelim.
Şimdi hayalinizde bir insan oluşturun. Bu insan, yandaki dondurmacıdan parası ile dondurma alsın ve bir köşede dondurmasını afiyetle yesin. Soru şu: Hayalinizde oluşturduğunuz insan, kendi iradesiyle mi dondurma almıştır. Elbette hayır. İnsanoğlu hayalinde icat ettiği varlık ile kendisi arasındaki bağı koparamamakta ve ona müstakil bir irade verememektedir. Kaldı ki insanın buna gücü yetseydi bile bu sefer, insanın hayalinde var ettiği varlık “bağımsız ve kendisine has” bir varlık olacaktı ki bu durumda insanın bu varlığı kontrol etmesi mümkün olmayacaktı.
Kader meselesinde Allah’ın iradesiyle kulun iradesini kıyaslamaya çalışan adeta kulun iradesini Allah’ın rakibi olarak görüp kaderin “yazı” boyutunu ön plana çıkaran kimseler, kendileriyle Allah’ı kıyaslayarak kulun iradesini yok saymaktadır. Allah ile kendisini kıyaslayanlardan birisi de Gazeteci – Yazar Feyzullah Birışık.
Birışık, “youtube”de yayınlanan bir videosunda kulun müstakil iradesini kabul etmemekle birlikte, insanın iradesini kabul edenleri şirk ile itham etmekte. Allah’ın iradesi varken kulun iradesini kabul etmenin imkansız olduğundan dem vuruyor. Aklını kullanmamakla övünüp naslara “iradesiyle” teslim olduğu yalanını savuruyor. Oysa Allah var iken kulun iradesinin kaynağı olan kulu reddetmesi gerekmez miydi? Peki, akılsızca nasslara teslim olan iradesiyle Allah’a şirk koşmuş olmuyor mu? Aslında bu inanç Allah’ı övgü değil direk O’nun yaratıcılığını inkar etmektir.
Aslında bir iradesi olmadığını söyleyen Birışık’ı ciddiye almaya da gerek yok. Zira iradesi yok. O’nun saçma tezlerini ciddiye almak için ya kendisi gibi akılsız veya yine kendisi gibi ateist olmak şart. İmam Şehristani farklı referanslara dayanarak Şeytan’ın Allah’a bazı sorular sorduğunu kaydeder. Sorular şunlar:
“Allah benim kâfir olacağımı bildiği halde neden yarattı?
Niçin mükellef kıldı?
Âdem’e secdeyi hangi münasebetle emretti?
Boyun eğmeyince niye lanetledi?
Hangi gerekçeyle beşeri ve evlatlarını aldatmama fırsat verdi?
Peki, O'ndan mühlet istediğimde neden bana mehil verdi? O'na şöyle demiştim: “Diriltilecekleri güne kadar bana vade ver” (Araf Suresi: 14) dedi ki; “Muhakkak sen, belli vakte kadar mühlet verilmişlerdensin.” (Araf Suresi: 15) Sorular karşısında Allahü Teâlâ (cc) meleklere şöyle buyurmuştur: “Ben, O Allah’ım ki Ben'den başka ilah yok. İşimden sual edilmez. Yaratılmışların yaptıkları ise sorguya tâbidir."
Şeytan ile Birışık arasında inanılmaz bir benzerlik mevcut. Zira Birışık, kendisine verilen özgür iradeyi kabul etmemekte ve sürekli “niçin”, “neden”, “niye” soruları sormakta. Oysa insana özgür irade verilmesi Allah’ın yaratıcı olmasıyla direk alakalıdır ve yaratmanın nasıl olduğunu cevaplamadığınız sürece insana ve şeytana verilen iradenin “nasıl” olduğunu anlayamazsınız. İnsan da şeytan da kendisine verilen “özgür iradenin” olduğunu yakinen bilir. Bu gerçeği kabul etmeyenlerin Allah inancını ciddiye almaya gerek olmadığı gibi akıllarını da ciddiye almaya gerek yoktur.
Allah, inancını ciddiye almaya gerek yok zira Birışık, iradesini Allah’ın bir parçası olarak görmektedir. Yani kendisini Allah yerine koymaktadır. Aklını ciddiye almaya gerek yok daha kendisinden şüphe eden birisinin hezeyanları tükenmez.
Şimdi gelelim hakikate. Mümkünlerin içerisinde bulunarak ve mümkün ve zorunlu varlık ayrımı yapmayarak “yaratma ve insan iradesi” kavramını beraberinde değerlendirdiğinizde kapalı devre mantık size insanın iradesinin olmadığı duygusunu verir. Lakin duyularımız ve içimizdeki “benlik duygusu” naslardaki “şunu yapın, bunu yapmayın” emirleri bizim irademiz olduğunu gösterir. Meselenin en ciddi yanlarından birisi de şudur. İnsan, “Kelime-i Şahadet” getirirken “Eşhedü” ifadesini kullanır. Eğer insanın iradesi yoksa bizzat insanın şahitliği şüpheli hale gelir. Mümkünlerin içerisinde kapalı devre mantık “iradem yok” diye içinde hissettiğim benlik duygumu inkar etmek, insanın iman iddiasını bile anlamsız hale getirir.
Ama gerçek öyle değil… Zorunlu varlık olan Allah geleceği bilir ve iradeli bir varlık var edebilir. Feyzullah Birışık, İslam'ı anlatmıyor, Aristo Felsefesinin "ya bu veya bu" mantığını İslam'la süsleyerek anlatıyor. Allah'tan iradesi yokmuş da ciddiye almıyoruz, beyefendiyi.
Beyefendi, sen hayalindeki adamı, kendi müstakil iradesiyle dondurmacıya yollayamazsın ama Allah yarattığı varlıktan ayrıdır. Allah ayrı biz ayrıyız ve bizim kendi irademiz var. İşin muhteşemliği de burada. Yoksa Allah ile Birışık arasında ne fark olurdu? Birışık diyor ki "madem ben hayalimdeki varlığa müstakil irade veremiyorum Allah da veremez.” Ve Allah’ın üzerinde hakimiyet iddia etmiş oluyor. " Yok beyefendi. Bir: Sen bir hayal değilsin. Kanlı canlısın. İki senin iraden var. İraden var, yeter ki şeytana kaptırdığın aklını geri al, göreceksin. “ Tartıştığımız konuya bakın. İradeyi inkar edenler, kendilerinin irade dışında söylediği sözlere inanmamızı bekliyor. Akılsızlığın zirvesi. r.