"Dul kadın yalnızdır, büyük bir travmanın içindedir. Bu halde iken ona evlilik teklif edilmesi kadının bütün dengesini bozabilir. Kaldı ki ya kadın hamile ise... Hamile olduğu açığa çıkarsa belki evlilik teklif edecek kişi kabul etmeyecektir bu durumu. Veya kadın, iddet psikolojisinden çıkınca kabul etmeyecektir bu durumu. Hatta doğacak çocuğun kız veya erkek olması bile birçok denklemi değiştirebilir. Dul kadına iddet müddetince evlilik teklif edilmesi dul kadının içinden çıkılmaz problemlere sevk edebilir."
Feminizm rüzgârının estiği şu günlerde müslüman bir hanımefendinin Allah'ı ve Resulünü sorgulayıcı bir tarzda değil de teslimiyet duruşu ve Allah'ın emirlerinin hikmetini anlamaya çalışması gerçekten de her takdirin üstünde. Ne demek istediğimi anlatmadan önce bir ayet-i kerimeyi beraber okuyalım:
“(İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki niyetlerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde tutmanızda size günah yoktur. Allah bilir ki siz onları anacaksınız. Lakin meşru sözler söylemeniz müstesna; sakın onlarla gizlice buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya kalkışmayın. Allah sizi Nefsinden sakındırır. Şunu bilin ki Allah Gafur’dur, Halim’dir.” (Bakara Suresi: 235)
İslam Fıkhında boşanmış veya kocası ölmüş kadına iddet müddetince evlilik teklif etmek kesinlikle haramdır. Ayet, evlilik teklif etmek isteyen kimsenin niyetini içinde tutmasını veya imalı sözlerle muhatabına işittirmesinin günah olmadığını açıkça beyan ediyor. Yasak olan evlilik teklif etmek veya iddet müddeti bitince evlenmek için sözleşmek.
Bilenler bilir.... Muhatabınıza açmakta en çok zorlandığınız mevzuların baş sırasına “gönül meseleleri” tahtını kurmuştur. Karşınızdaki ister babanız, isterse en yakın arkadaşınız olsun… Anlaşılmamaktan, yanlış anlaşılmaktan, muhtemel istihzalardan irkilirsin… “Gönül Meselesi” bu, bizzat sen, kendini ifade edemezsin ki. Kalbinden diline yolculuk ederken kelimeler; eğilir, bükülür, çokça tartılır, oto sansüre uğrar. Daha fenası anlatmaya cesaret edersen bu seferde büyünün bozulmasından korkarsın. Öyle ya… Leyla’ya sormuşlar: “Mecnun mu daha çok sevdi sen mi?” Leyla tereddütsüz: “Elbette ben!.. O, aşkını ortalığa saçtı, ona buna ağız eğdi, dillere düşürdü beni. Oysa ben… İşte şurada, şuramda yüreğimin en müstesna yerinde sakladım aşkımı.” Ama… Bir tek Allah ile konuştuğunuzda yüreğinizin en müstesna yerinde sakladığınız şeylerin anlaşılmamasından, heder olmasından korkmazsınız. Bir tek Allah ile…
İşte Rabbin, Rabbimiz!.. Duygularımızı, o kalbimizin en derin ve en müstesna yerinde sakladığımız aşkımızı… Aşkımızı içinde tutamayacağımızı biliyor… Öyle ya; “Hiç yaratan bilmez mi?” (Mülk Suresi: 14), “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona (insana) şah damarından daha yakınız.” (Kaf Suresi: 16) Baba oğluna, ana kızına, kadın kocasına, kardeş kardeşe bu kadar yakın olamaz ve en önemlisi bu yakınlık latif… Yer yer insanı şımartıyor, yerinde durdurmuyor… “Senin sevdiğini, duygularını içinde tutamayacağını biliyoruz ama bari şuna şuna dikkat et” şefkati.
Yukarıdaki iddet ayetinde dikkat çekici bir yön daha var. Ayette "Allah sizi NEFSİNDEN sakındırır." Buradaki incelik hakkında âlimler genellikle şunu demişlerdir: "Kadın erkek ilişkileri oldukça hassas meselelerdir. Kavuşma aşkı engel tanımaz çok zaman. Kişi ateşlere atılacağını bilse, rezil olacağından emin olsa bile onu kimse durduramaz. Aşkın karşısında cehennem olsa kişiler cehenneme girmeyi aşkına kavuşamamaya tercih edebilirler. Misal Züleyha... Yusuf'un ne duruma düşeceğini bile düşünmedi. Misal Ferhat. Sultanın kızını yoksulluğa mahkûm edebileceğine bile aldırmadı. Zaten budur aşk. Gerisi hikaye.. Durum bu menzilde olunca. Allah kullarını bildiği için. Dul kadına evlilik teklifi yapma meselesinin karşısına ceza olarak cehennem ateşini dikmedi. Kaldı ki aşk kötü değildir ki... Bunun yerine Allah, kendi Nefsini kullarının önüne dikti. Evet. Kullara zımnen dendi ki; aşk ateşi öyle bir ateştir ki seni yanlış işlere sevk ettirebilir. Ama bari Allah'ın hatırına dur. Sakın evlilik teklif etme. Sabırla iddet müddetini bekle."
İyi ama neden dedi... Bir sohbette müslüman bir avukat olan Eda Hanım, Feminist takılmadı, Allah'ı sorgulamadı... Söze girdi. "Dul kadın yalnızdır, büyük bir travmanın içindedir. Bu halde iken ona evlilik teklif edilmesi kadının bütün dengesini bozabilir. Kaldı ki ya kadın hamile ise... Hamile olduğu açığa çıkarsa belki evlilik teklif edecek kişi kabul etmeyecektir bu durumu. Veya kadın, iddet psikolojisinden çıkınca kabul etmeyecektir bu durumu. Hatta doğacak çocuğun kız veya erkek olması bile birçok denklemi değiştirebilir. Dul kadına iddet müddetince evlilik teklif edilmesi dul kadının içinden çıkılmaz problemlere sevk edebilir." Kendisine soruluyor. "Ayette imalı sözler yasaklanmamış. Bu durum kadının dengesini bozmaz mı?" Eda Hanım cevap verdi: "İmalı sözler, mesela "her şey çok güzel olacak" gibi sözler kadın tarafından teselli şeklinde algılanabilir. Kaldı ki imalı sözler asla gerçek bir evlilik teklifinin yerine geçmez. Burada kadının psikolojisinin bozulma ihtimali yok gibidir."
İnsan iyi niyetli olursa Allah'ın ayetlerinin hikmeti kalbine akıyor. Feminist kadınlar, Allah'ın rahmetinden habersiz, Allah'ın kadın kullarını Allah'tan koruyacak kanunlarının bayraktarlığını yapıyor. KADEM gibi AKP'li feminist örgütler Allah'ın ayetlerini savunacaklarına İstanbul Sözleşmesi gibi, 6284 Sayılı Kanun gibi ucube kanunların korunması peşinde.
Comments